8 Mart 2011 Salı

Kadınlar, Bizim Kadınlarımız...

-8 Mart Dünya Kadınlar Günü hatırına!-

Kadınları anlamak çok zor. Kadınlar Ne İster?' filminde bile ne istediklerini bilemiyoruz. Bir kere kendi içinde ikiliklere, ikilikler içinde dörtlüklere, dörtlükler içinde kara köklerine bölünüyorlar tek hücreli canlılar gibi. Sonra da amip gibi çoğalan düşünceleriyle rahatsız ediyorlar etraftaki varlıkları. Cinsiyet belirtmiyorum burada. Burada bizim için nefes alan varlıklar yeterlidir… Bunu da açımlamam gerekecek! Cinsel tercihlerimde herhangi bir değişiklik olmayıp heteroseksüel bir varlık olarak hayatımı daim ettirmekteyim. Bu yazıyı okuyanlar 'şuna bak, densiz. Yazı yazacak şey bulamamış, tutmuş ne yazıyor. Asıl sen amip gibi düşüncelerini yumurtluyorsun beynimize" diye fikir beyan edeceklerdir. Her görüş farklılıklarını kucaklayacak anaç bir yapım olduğundan yüksünmeyeceğimi belirtmek isterim. 
Bazı üniversitelerde Protokol ve Davranış dersleri veriyorlar. Çok önemli bir ders. 'Bu benim ilgi alanıma girmez' deyip birçok öğrenci bu dersi almaktan kaçınıyor. Mesela ben bu dersi alacaktım. Ama onun yerine 'Eleştiri Kuramı' diye entelektüel! bir ders aldım. Hakan hocamı da 'tikky tikky' selamlıyorum buradan tırnak içinde. Her dersin bir mahremiyeti olduğundan neler işlediğimizi sınıfta bırakıyorum… 
Bundan öte benim istediğim bir ders var ki çok mühim: 'Kadınları Çözümleme Yöntemleri.' Toplumbilimlerde Araştırma Yöntemleri var da bunun mikro boyutundaki kadını anlama ve araştırma yöntemi niye olmasın? Böyle bir ders müfredata (izlenceye) konulmalı. Onların tanımını yapacak, çözümleyecek ve ne istediklerine dair yöntemler belirleyecek bir ders. Çok şey mi istiyorum? Hadi ama dürüst olalım. Her kadın hoşlanıldığını, güzelliğinin farkında olunmasını ister. Asosyal varlıklar olarak bizler sanal ortamda muhabbetler, arkadaşlık sitelerinde anamızın kucağındaki sıcaklığı, yüz kitabında ebemizi arayaduralım, zeki olan varlıklar varsıllaşarak kösnülüğünden sıyrılıyor!.. (Kösnü=Şehvet, Varsıl=Zengin demektir Öztürkçe'de. Son bölümde açımlanacaktır) Mesela burada da bir ayrım söz konusu. Türkçe'ni özü tözü mü var? Konum ve yaş itibariyle belli mevkilerde bulunsaydım, inanın şu sözümü duvarlara asarlardı. Picasso'yu da asmadılar mı?.. Picasso kendi itiraf ediyor; "eserlerimi ne denli az anladılarsa bana o denli hayran oldular. Onlar tablolarımı değil, imzamı satın alıyorlar. Resimlerime anlam yükleyip sanat eseri ilan ediyorlar. Oysa ben geçimimi sağlamaya çalışıyorum." Elbette belli bir ayrıcalığı var. O biricik, biz de biricik varlığız. Yani bizden bir ikinci yok. Tekil varlıklarız. Konuyu dağıtmayalım, şurada kadın gibi güzel varlıklardan bahsederken. 
Kadınları 'anlamak istiyorum' artık. Ne istediklerini, bir bakışlarıyla anlatmalarını istiyorum.  Onun için aldatmanın tadına daha varamadan çekmelerini istemiyorum gözlerini gözlerimden. Yıllanmış bir ilişkisi olan bayanın 'bakış aldatması'yla sevenine ihanet etmesini kaldıramıyorum. Ve bunu bile bile 'kaçamak' diye adlandırılması da ayrı bir mide bulantısı. Konu uzayacak ama adama sorarlar 'hoşlanmak', 'aşk', 'sevgi', 'şehvet' nedir diye... Yanlış anlamayın 'kuramsal ve kavramsal aşk'tan yana değilim! Aşkın, yaprak üstündeki damla tanesi hafifliğinde olması taraftarıyım. Şimdi bu yazıyı okuyan çoğu erkek 'ben kadınları anlıyorum, sana anlatayım hemen' diye ahkâm kesecektir. Kadını anladım diyen kendini anlamsız kılar. Kadınlar anlamlanmama ve anlaşılamama üzerine kurulmuş bir sistemler bütünüdür. Ki zaten onları anlasaydık onları yazabilir miydik? Bana anlamsızlığımın anlamını anlatan ey tüm kadınlar; sizleri hep sevdim, seviyorum, seveceğim...

Hiç yorum yok: