"Noel, Noel Baba, Christmas, Yılbaşı..."
Gerçekten ne
olduğunu biliyor muyuz?
Mîlâdî yılbaşı, Hristiyan olmayan başka birçok ülke
gibi bizim ülkemizde de, Hristiyan batı ülkelerindeki gibi karşılanıyor ve
'bizden'miş gibi kutlanıyor. Peki bu doğru mu? Her yıl yeni mîlâdi sene yaklaşırken notlarımı karıştırır, konuyla ilgili neler yazılmış bakarım. Bu sene de araştırdım ettim.
Milâdî yılbaşı, Hristiyan alemince (ulü'l-azm bir peygamber olan) Hazreti İsa'nın doğum yıldönümü olarak biliniyor. Böyle bir yıldönümü için tercih edilen, sergilenen etkinlikler, davranışlar hiçbir şekilde bir peygamberin saygınlığı ile bağdaşmıyor. Çünkü bu etkinlikler, yılbaşı dolayısıyla içine girilen bu psikoloji; yeni bir yılı idrak etme sebebiyle gülmek, eğlenmek; beklentilerin gerçekleşmesini ümit etmek; ziyaretler yapmak, hediye alıp vermek gibi masum duygu ve çabaları çok aşıyor. Ölçüsüz ve sınırsız alkol tüketildiği, kumar tutkusunun zirveleri aştığı, bunlara bağlı, bunların sonucu olan olumsuzlukların zirvelere çıktığı bir zamanı tasvir ediyor. Günümüzde yılbaşı dolayısıyla yaşanan bu olumsuzlukları eleştirmek, "gericilikle", "çağdışılıkla" yaftalanmayı göze almayı gerektiriyor. Konuyla ilgili uzun uzadıya yazı yazmak yerine iki önemli Türk münevverinden iki güzel kaynak buldum. Bunlardan biri yazar ve devlet adamı, eski Millî Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Âli Yücel; diğeri şair, yazar, öğretmen -bayrak şairimiz- Arif Nihat Asya'dır. Bu iki Türk aydınının Noel ve Yılbaşı yazılarını güzelce tasnif ederek aşağıda sizlerle paylaşıyorum...
***
Not: Hasan Âli Yücel'in "Noel ve Yılbaşı" 1940'larda, Arif Nihat Asya'nın "Noel Baba"1960'larda
kaleme alınmıştır. Güncelliğini hâlen koruyan bu iki yazıyı sizlerin dikkatine
sunuyor ve takdirinize bırakıyorum...
***
NOEL VE YILBAŞI - (Hasan Âli Yücel)
***
NOEL VE YILBAŞI - (Hasan Âli Yücel)
Hemen bütün dünyanın kullandığı mîlâdî tarih, bundan birkaç yıl önce, tamamıyla pratik hayat
bakımından kabul edildikten sonra, kânunusaninin (Ocak ayının) biri,
hafızalarımızda iz tutan bir gün olmaya başladı. Şehirlerimizde birçok aileler,
yeni yılı kutlamak için evlerde, dışarıda güzel toplanmalar yapıyorlar.
Yiyerek, içerek, gülerek, eğlenerek hayatlarının bir senesini bitirip yeni yıla
giriyorlar.
Bu eğlencelerin, ne
Hazreti İsa ile, onun doğuşu ile, ne de Noel baba ile hiçbir alâka ve
münasebeti yoktur. Bunlar, sadece yeni yıla neşeli girme arzusuyla ve eski
yılın aynı şekilde geçirilmesi dolayısıyla yapılmış birer eğlenceden başka bir şey değildir. Yılbaşının Türkün
layık ruhunda kendi geçirdiği bir yılın geçireceği bir yıla girişinden başka
hiçbir manası olamaz.
Gazetelerde bazı müesseselerimizin yaptıkları çocuk
müsamerelerinde Noel babayı, başında kürklü külahı, sırtında gocuğu,
elinde değneğiyle temsil
ettiklerini gördüm. Bizim an'anelerimizde Noel baba diye bir şahsiyet bilmiyorum. En eski bir tarihin
sahibi olmakla beraber, Türk'ün her yılı, bir evvelkinden daha genç olarak Türk
yavrusunun hayaline girmelidir. Kamburu çıkmış, soğuktan donmamak için deriden
elbiseler giymiş, süpürge sakallı semboller bizde yoktur. Bizim 'Ay Dede'miz ne
kadar güler yüzlüdür; neşesinden yanakları elma gibi tortop olmuş, onun kadar
taze ve canlıdır. Biz böyle tanıdık çehreler isteriz ve çocuklarımızın böyle
güler yüzler görmeye alıştırılmasını bekleriz.
Esasen Avrupalılar, Hazreti İsa'nın doğumunu, doğduğundan
dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu
törene kendi an'anelerini sokmaktan geri durmamışlardır. Noel babanın giyinişi, soğuk ülkelerin,
karlı buzlu diyarların hatırasını taşır. Hıristiyanlığın çıktığı
yerlerde kürke ihtiyaç olabilir miydi? Eğer dediğimiz
gibi, putperest an'aneler bu işe
karışmasaydı, Noel ağacı, zeytinden olmalı
idi. Noel baba ve onun telli pullu ağacı, bir cenuplu (güneyli) hayalinin mahsulü değildir, ancak bir şimallinin
(kuzeylinin) ortaya çıkardığı sembol olabilir.
Halbuki Türk muhayyilesi (hayal gücü) böyle şeylere
alışık değildir. Türk gerçekçidir. Hayallerinde bile hakikat gizlenir. Uydurma şeylere inanma alışkanlığı onda
yoktur. Her şeyi olduğu gibi görür ve öyle görmek ister. Onun bu
alışkanlığını bozacak her şey yanlıştır, fenadır. Türk çocuğuna şeker, oyuncak
ve yemiş getiren, Noel baba değil, kendi öz babasıdır. Onun doğru bildiği şeyi
yanlış öğretmeye kalkamayız.
***
NOEL BABA - (Arif
Nihat Asya)
-Yılbaşı neyimiz
olur? diye soruyorum. Fakat,
-29 Ekim'imiz midir, 30 Ağustos'umuz mudur, Şeker
Bayramı'mız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz
olmazdı.
Biz muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da
biliriz... ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle
kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.
Memleketimize, herhalde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i
atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce
Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu
bunak neyimiz olur: Babamız mı,
dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi?
İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her
yeri bilen, her yere uğrayan bu
moruk kimdir, necidir?
Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu
iskambil papazı, aramızda nenin nesidir... bunu hiç merak ettiniz mi?
Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç
artığıdır. O zaman silahla
giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak
girebiliyor.
O evimize girerken
eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir... Kardeşlerini
Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor.
(Piyer Lermit: [1050-1115] Fransız dini kişiliği. Hıristiyanları, Müslümanlara karşı -Haçlı Seferlerine- savaşa sürükleyen
Fransız vaiz. Kaynak: Vikipedia)
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra, kılığını değiştirmiş... ve bizi
avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır.
Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz,
fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince
gördünüz... sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı.
(Lucifer: Hıristiyan inanışında genellikle şeytanı tasvir etmek için kullanılan isimdir. Kaynak: Vikipedia)
Bilirsiniz ki casuslar da
kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler.
Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin, yahut
bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu.
Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa
çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeyimizi çalmıştır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder