28 Ocak 2014 Salı

Bedenin dili olur mu? İrfan Atasoy ile Beden Dili Üzerine...

Yabancı dil, işaret dili derken beden dili de önemli iletişim araçlarından biri. Hele ki oyunculuk eğitimi almayı düşünen bir meraklı iseniz yolunuz elbet bir gün beden dili ve diksiyona çıkacak. "Peki ama bedenin de dili olur mu canım?" diye soranlardansanız Uniact Studio eğitmenlerinden İrfan Atasoy ile yaptığımız söyleşiyi okumanızı öneririz.

***


Beden dili tam olarak nedir?

Beden dili dediğimizde aklımızda hemen şu belirmeli, "dilimin dışında konuşabilen bir vücudum var benim." Mantıkla örtüşmeyen bir şey gibi gelebilir bu size. Sadece kamera karşısında olan kişilerin değil, herkesin dikkat etmesi gereken bir mesele bu. Şöyle bir düşünün, okulda tahtaya kalktığımızda ya da bir önemli görüşmede vücudumuz kontrolümüzden kaç kez çıkmıştır kim bilir. Başımızın duruşu, ellerimizin şekli, ayaklarımız, gövdemiz… Rahatsızlığın tüm vücudumuza yayılmasını an be an hissederiz. Yani iletişimin sadece dil ile sözcüklerle olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. "Lisan-ı hâl, lisan-ı kâlden üstündür" demiş atalarımız. Ne demek bu? Aslında tam da sorduğunuz sorunun cevabı burada yatıyor. Hâl dili, yani duruşun, davranışın, hâl ve hareketlerin, söylediğin sözden üstündür. Sen ne dersen de, söze değil, hâline bakılır. Ve sözden daha tesirlidir beden dili. Oyunculuk açısından baktığımızda ise şunu net bir şekilde söyleyebilirim. İyi bir aktör/aktris eline-koluna hâkim olan ve onları kontrol edendir. İyi bir oyuncuyu ellerini nasıl kullandığı ve nereye koyduğuna bakarak anlayabilirsiniz. O kadar çok oyuncu var ki ne eline ne diline hâkim olabiliyor. Tutarsızlıklar silsilesi âdeta… Kısaca, bir oyuncunun ya da beden dili eğitimi alacak kişiye tavsiyem şu olur, "yaptığınız söylediğini tutsun, söylediğiniz yaptığını…"

Hemen hemen her oyunculuk eğitiminde beden dili ve diksiyona yer veriliyor. Beden dili ve diksiyon oyunculuk için neden bu kadar önemli?

Bir önceki soruya verdiğim cevabın devamı gibi olacak bu soruya vereceğim yanıt. Çok önemli. Hem de çok. William Shakespeare'in Hamlet oyununda "Oyuncular Tiradı" vardır. Neredeyse tüm oyunculuk temrinlerinde öğrenciler çalışır bu tirada. Ezberlerler ve defalarca hocalarının karşısında oynarlar. Herkes baksın. Ve lütfen Sabahattin Eyuboğlu çevirisi olsun. Çeviri ve ahenk açısından bunu tavsiye ediyorum. Hamlet şöyle seslenir tüm oyunculara o tiradında, "Verdiğim parçayı, ne olur, dediğim gibi, rahat, özentisiz söyle.  Çünkü birçok oyuncular gibi söz parlatmaya kalkacaksan, mısralarımı şehrin tellalına okuturum daha iyi.  Elini kolunu da havalara savurma öyle; ölçüsünde, tadında bırak her şeyi.  Yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını. (…)"  Yarım sayfa bir tirad bu. Kısaca bu şekilde anlatabilirim. Ve sanırım diksiyon, güzel konuşma ve beden dilini bundan daha iyi anlatan bir şey yoktur. 16. Yüzyılda söylenmiş bu sözler. Günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyor.

Bu konularda alınan eğitimler oyunculuk dışında hangi alanlarda faydalıdır? Örneğin, bu gibi eğitimlere katılmanın günlük hayatımızdaki yansımaları neler olabilir?

 Bu anlattıklarım sadece oyunculuk ya da kamera karşısında geçerli değil. Hayatımızın her alanını kapsıyor. İnsan, sosyal bir varlıktır. Devamlı iletişim halindedir. Ailesiyle, arkadaşlarıyla, okuldaki öğretmen ve hocalarıyla… Pazarda dahi bu böyledir. Alışveriş yaparken bile iletişim halindeyiz hep birileriyle. Bir ürün alırken o kişinin sözlerinden çok davranışlarına bakarız değil mi? Sözlerinden öte bedeninin dili, hareketleri önemlidir bizim için. Zira insanın ilk iletişime girdiği alan görseldir. Sonra sözel ve işitsel alan. Herkes kendisinin güven veren biri olarak algılanmasını ister. Ve konuşma. Görsel beden algısından sonra elbette sözler önem taşır. Güzel bir konuşma her zaman ilgi çeker ve dinlenilir kılar insanı. Güzel, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Hakikaten öyle. Kelîmeleri doğru telaffuz etmek, sözcük haznesinin geniş olması ve düzgün bir konuşma sizi diğer insanlardan ayrıcalıklı kılacaktır.

Diksiyon eğitiminden neler beklemeliyiz?

Diksiyon, yani güzel konuşmadan beklentilerimizi, kullanacağımız bağlama göre değerlendirebiliriz. Kimisi bu işe gönül vermiştir. İletişim alanında faaliyet göstermek istiyordur. Kimisi oyuncu olmak. Kimisi işadamı/işkadınıdır. Diksiyon bilgisine sahip olmak sizi herkesin önünde görünmeyen bir şekilde hep bir adım önde tutacaktır. Diksiyon eğitiminden beklentileri bizler genelde sınıflarımızda katılımcılarımızın taleplerine göre şekillendiriyoruz. Ve o şekilde eğitimimizi sürdürüyoruz. Öğrencilerimizle birebir ilgilenip bu konuda yetkin insanlar haline getiriyoruz. Hayatının her alanında diksiyonun faydasını görmelerini sağlıyoruz.
 
Sizin bir de sunuculuk ve spikerlik geçmişiniz var. Bu alanlarda meslek edinmek isteyenler nereden başlamalılar?

Halen de devam ediyor bu işlerim. Herşeyin başı okumak. İlla okumak. Okumazsan konuşamazsın. Konuşursun ama pek dinleyenin olmaz… Ben kendimi bildim bileli okuyorum. Gerek kitap gerekse okul bağlamında. Öğrencilik hayatım hiç bitmedi. Bitmesini de hiç istemem. Beşikten mezara kadar demişler, öyle değil mi? Elektronik'ten sözel alana geçiş yaptığımdan bu yana kurslar, yarı zamanlı konservatuvar eğitiminin yanı sıra Halkla İlişkiler, İletişim Tasarımı Sinema-TV oyunculuğu ve Türk Edebiyatı yandal mezuniyetlerim var… Şu an Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Tasarımı Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimim devam ediyor. Ayrıca Felsefe lisansta ikinci sınıfa geçtim. Bunun dışında çeşitli kongrelere katılıp alanıma dair sunumlar yapıyorum. Bazı üniversitelere konuk öğretim görevlisi olarak gidip deneyimlerini paylaşıp ders veriyorum. Ulusal ve uluslararası tüm etkinlikleri mutlaka takip ederim. Her organizasyonda bulunmaya çalışıyorum. İstanbul Tasarım Bienali vardı. Uluslararası bir sanat etkinliği. Burada kusurluluk ile alâkalı bir performansım sergilendi 2012 senesinde, Kaosun Cazibesi adıyla. Güzeldi. Öğrendiklerim de zâyî olmasın diye Uniact Studio'da paylaşımlarda bulunuyorum. Bir öğretmen-öğrenci üslubuyla değil de sanki sohbet edermişçesine. Gelirlerse bekleriz. Güzel paylaşımlarımız oluyor… Bu arada da, unutmadan,www.atasoyirfan.com adresinden de yazılarımı yayınlıyorum.
 
Uniact Studio'daki Diksiyon eğitiminde öğrencilerinize ilk neleri öğütlüyorsunuz?

Öğrencilerimle öncelikle kısa bir sohbet ederim. Hedeflerini öğrenmeye çalışırım. Aslında bizim işimiz biraz da rahatlatıcı seanslar gibi geçer. Yani şöyle açıklayayım, kendinin farkında olmasını sağlamalısınız öğrencinin. Amaçları nelerdir, neden şu an sınıfta, hangi etkenler onu buraya getirdi gibi… Bu iş çok kolay derim. Herkes yapabilir. Asıl zorluk da burada başlar. Zoru geçen kolaya ulaşır. Kolaylık da sabırdan geçer. Ancak kabiliyeti olanlar bir adım öndedir. Okumaktan öte yazmak ve yazdığını sadeleştirip ezbere sanki o an anlatırmışçasına, irticalen, doğaçlama konuşma yapıyormuşçasına gerçekleştirmeleri gerekir. Güzel konuşmak bazan insanı sıkar. Şaşırmayın. Hakikaten öyle… Ama güzel konuşmaya hitâbeti katarsanız, jest ve mimiklerle, yani beden diliyle birlikte dinleyiciyi bunaltmadan saatlerce kendinizi dinlettirebilirsiniz. Oku, düşün, yaz, konuş… Aşamalarımız bunlar.  
 
Eğitiminizle ilgili olarak televizyonda ve radyoda sizi rahatsız eden Türkçe ve dil bilgiisi hataları var mı, en çok neler dikkatinizi çekiyor?

Nereden başlamamı istersiniz. Ekmeğimizi buradan yiyoruz desem yeridir… Şaka bir yana, hakikaten bu konudan en muzdarip olanların başındayım. Dil konusunda çok hassasım. Dolambaçlı, ağdalı anlatımlardan, kişilerin anlamadığı dilden yazıp konuşanlardan, deyim hataları ve söylemlerinden bıktım. Şimdi "Şırnak'ın derken yazıldığı gibi okuyacaksınız", "Şırnağın" değil ya da "Cemil Çiçek'in" derken "Cemil Çiçeğin" demenizde bir mahzur yoktur demeyeceğim. "İletişimin tamamlanması" tezim var. Hep bunu anlatıyorum. Yani benim mesajımı alıcı, anlamı bozulmadan alıyorsa "Şırnak'ın" derken de "Şırnağın" derken de o ilden bahsettiğimi anlıyorsa mesele yoktur. Mesaj alıcıya ulaşmıştır. Mesele kulağa hoş gelmesi, ses ahengidir. Tabii ki istisnalar var. Onlara değinmiyorum. Bu işte bu kadar kasıntı olmamak lazım. Bunlar hata değil. Fakat bu işin duayenleri dediğimiz kişiler kendi statükolarını devam ettirebilmek adına bize devamlı tabu gibi kelimelerin nasıl söylenmesi gerektiğini, âri Türkçe kullanılmasını gerektiğini dikte ettiler. Şapkaların kalktığını söyleyenler bile oldu. Hatırlarsınız, "Karımızı sizinle paylaşıyoruz" diye reklamlar vardı. "Karlı işler…" Yağmurlusu da var mı? Neyse, maalesef bu böyle. Bırakın benim kuşağımın, sadece bir kesimin anlayacağı takunya sesli kelimeleri haberlere soktular. Tuttu mu? Tutmadı. Zira dinleyici ve izleyici her daim kontrolördür bizler için. Aldatamazsınız. Direkt ikaz eder, yakalar. Misal, son zamanlarda yakaladığım kullanım ve söylem hatalarını aktarayım size: "Bilinmeyen sır, Beklenmeyen kaza, KPSS sınavı, Geri iade, Servis hizmeti, Full dolu, İlk başlangıç/tanışma, Boşuna israf, Arka fon, Nüans farkı, Yanlış hata…" ‘Beklenmeyen kaza' diye bir yazı dahi yazdım. "Dâhi" değil, "dahi" bu arada!.. Uniact Studio'da sadece diksiyon ve güzel konuşma değil, dil bilgisi aktarımlarım da olduğundan öğrencilerim bu açıdan da şanslılar…

İrfan Atasoy kimdir?

İstanbul'da doğdu. 2000 yılında bölgesel bir radyoda yayıncılık hayatına adım atıp kültür-sanat, şiir ve edebiyat programları yaptı.
2001 yılında TGRT FM'e transfer oldu. Çeşitli programlarda prodüktörlük, sunuculuk ve yönetmenlik görevlerinde bulundu. Ayrıca 2003 yılında Haber Merkezi'ne terfi ederek 17:00 ve 19:00 ana haber ile saat 22:00'de yayınlanan Günün Ardından haber programıyla sektörde önemli bir yer edindi. 2006 yılından itibaren ise ana haber bülteni hazırlaması ve sunumunu yaptı. Hâlihazırda TGRT FM'de hafta içi sabah kuşağında Merhaba Türkiye programını hazırlayıp sunmakta ve Haber Merkezi'nde editör-spiker olarak görevine devam etmektedir. Bu arada TGRT FM Drama Birimi'nde Radyo Tiyatroları ve Arkası Yarın'larda görev almayı sürdürmektedir.

İrfan Atasoy, 2001-2003 yılları arasında İ.B.B Gösteri Sanatları Merkezi'nde Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatroları ve konusunda söz sahibi oyuncu ve yönetmenlerden oyunculuk, 2003 yılında ise Kuşdili Eğitim Merkezi'nde Diksiyon-Spikerlik-Sunuculuk eğitimi aldı.

2005 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü'nden mezun olup aynı yıl İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İletişim Tasarımı (Sinema-Tv Oyunculuğu) bölümüne girdi. 2009 yılında İletişim Tasarımı'ndan iyi dereceyle mezun oldu.

Aynı üniversitede Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı alanında da Yandal yaptı. Halen İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Tasarımı Ana Bilim Dalı'nda Yüksek Lisans eğitimini sürdürmekte ve Anadolu Üniversitesi'nde de Felsefe Bölümü'nde eğitimine devam etmektedir. Birçok etkinlikte konuşmacı ve Üniversiteler'de konuk eğitmen olarak ağırlanan Atasoy, akademik alanda ulusal ve uluslararası kongre ve konferanslarda da bildiriler yayınlayıp sunumlar yapmaktadır. İrfan Atasoy, günümüz dünyasında "postmodern eğilimler ve problemleri" üzerinde çalışmalarına devam etmektedir.
2001 yılından bu yana birçok tiyatro oyununda rol alıp çeşitli oyunlarda rejisörlük yapan Atasoy, tiyatro çalışmalarının yanı sıra kısa filmlerde de görev almaktadır. Son olarak Kanal D'de yayınlanan "Ceza Mahkemesi" adlı sitcom ile polisiye dizi "Gece Gündüz"de rol almıştır.

İrfan Atasoy'un sinema, dizi, tiyatro ve radyo-televizyon programları üzerine projeleri sürüyor. Kongreler, açılışlar, fuarlar ve panellerde sunuculuk ile birlikte Türkiye çapında tanınan bir Voiceover da olan İrfan Atasoy, belgesel, tanıtım filmi, reklam ve televizyon programlarına sesiyle hayat verip dublaj yapmaktadır.
Ayrıca Uniact Studio kadrosunda Beden Dili ve Diksiyon eğitmeni olarak yer almaktadır.

***

(28.01.2014 tarihli meraklisiicin.com sitesine verdiğim röportajdan...)

Kaynak: https://www.meraklisiicin.com/blog/bedenin-dili-olur-mu-irfan-atasoy-ile-beden-dili-uzerine-bir-soylesi