15 Ekim 2013 Salı

Bu bir "Kurban Bayramı" yazısıdır. "Ne verdinse odur dahî nemiz var..."

Acaba yaşımız ilerledikçe geçmişi daha mı çok arar olduk? Yoksa geçmişteki hasletleri şimdi, sözümona, gözardı ettiğimizden mi bu hale geldik?

Her bayram olmasa da manevi bütün günlerde bunu düşünürüm. 'İnsanda hayallerin yerini hatıralar almaya başladıysa yaşlılık başlamış demektir' diye bir söz var. Oysa ben bu hatıralarla doğdum. Bu hatıralarla yaşadım ve bu hatıralarla sürdürüyorum hayatımı. Beni mutlu kılan şeylerdir bunlar; içimi ferahlatan, beni benden alan...

Bayramların havası bir başkadır. Yemek yemeyi sevdiğimden ötürü biraz buna değinmek istiyorum.

Bayram öncesi açılan baklavalar, baklavanın fırında pişmesi ve o güzelim hamurun hafif yanık kokusu ne enfestir! Eve ayağınızı bastığınızda bir huzur kaplar içinizi. O koku evin dört bir köşesine sinmiştir. Şimdi Kurban Bayramı'nı kutladığımızdan Ramazan-ı Şerif'in yemeklerle bezeli o güzelliğine değinmeyeceğim.

Babanızla gittiğiniz hayvan pazarları bir başkadır mesela. Hatırlarım da bir bayram mahzun mahzun otururken kanepenin bir köşesinde, babam, fıtrat itibariyla sert fakat, müşfik sesiyle; "hadi İrfan, kalk. Kurbanlık bakmaya gideceğiz, hazırlan" demişti. O anki sevincimi hâlâ hatırlarım. Nasıl unuturum ki? Alacağınız hayvan küçükbaş ise hayvanın dişleri, ayakları ve arka üst tarafından kavrarsınız hayvanı, hafifçe sıkarak etli mi yağlı mı olduğunu anlarsınız hemencik. Boynuzları kaç defa dolanmış? Bunları sayarak da iki mi, iki buçuk mu anlayıverirsiniz yaşını. Pazarlık yapılır, kurbanlık alınır. Kaparo verirsiniz. Adınızın ve soyadınızın ilk harfleri yazılır kurbanlığın üstüne. Hep R.A yazarlardı. Sanırım benim mahzun olduğum sene İ.A yazılmıştı mübarek hayvanın üstüne. Bütün bunlar halledildikten sonra anne de daha vakit kaybetmeden kınayı eline alır koşar çitlerle çevrili kurbanlıkların yanına. Kına yakar kurbanına. Tevriye ve Arefe günleri de ayrı bir inşirahtır. Daha Zilhicce ayının başlamasıyla birlikte atmosferdeki o uhrevî havayı hissedersiniz ruhunuzda.

Hele hele her bayram sabahı daha güneş tan yerini ağırtmadan 
babam ile gittiğim bayram namazları hâlâ heyecanlandırır beni. O sabah tekbirlerle yolunu tuttuğunuz caminin yolu daha bir uzasın, tekbirler daha bir toplansın istersiniz. Bu sesler gökkubede daha bir yankılansın diye de dua edersiniz bir taraftan. Babanız bir adım önde, siz bir adım geride. Aslında ne kadar güzel bir terbiyenin örneğidir bu, ne kadar güzel bir hasletin!.. Camiden gelen Kurân-ı Azimüşşân'ın kalplere sirayet edişi ile birlikte yeryüzüne inen o enfes kokuyu derinlemesine ciğerlerimde bir güzel sindiririm ancak gökyüzüne bırakmak istemem. 'Bende kalsın. Hep benimle olsun. O maneviyat uçup gitmesin bedenimden' derim. Camide getirilen tekbirler, o seslerin daha uzak muhitlerden duyulması tüylerinizi diken diken eder, gözleriniz yaşarır. Müminlerin suretlerindeki saadetler ayrı bir tat verir insana. Tanıdık tanımadık herkes bayramlaşır. Elleri öpülür, harçlıklar verilir, camiye yardım yapılır, yoksullar sevindirilir. Camiden çıkışta ise sizleri yine o güzelim hava bekler. Hava yağmurlu da olsa karlı da olsa o atmosfer ruhundan hiçbir şey kaybetmez. Yine derin bir nefes çeker, havayı teneffüs edersiniz. Yarım kalmış bir anın devamıdır sanki zaman o anda. Yine güleç yüzlerle selamlaşır, eve varırsınız. Ev halkı zaten güneş doğmadan önce ayakta olur. Eve varır varmaz aile içi bayramlaşmadan sonra kahvaltıya geçilir. Kurban Bayramı olduğundan kahvaltı biraz acele yapılır. Sonrasında kurbanı kesmek için yola koyulur. Kurbanlığı yatırırken çektiğiniz zahmeti, keserken çekmezsiniz. Herkes kesimin zor olduğunu söyler. Yanlıştır. Tekbir getirilirken ve boğazı okşanırken o mübarek hayvanın teslimiyetini görmek, İslamiyeti özümsemektir aslında. İslamiyet de boynunu büküp teslim olmak değil midir icâbında?  'Acaba bu mübarek kurbanlık gibi biz de tam bir teslimiyet içerisinde miyiz?' diye soradururum kendime o an! 
Kurban kesilir. Sağ taraf konu komşu, ihtiyaç sahibine, solu ise eve ayrılır. O kavurma da ayrı bir tat ve haz verir insana. Ama kavurma kendi yağında pişecek. Dışardan bir katkı olmayacak. Neyse, bütün bunlar olur biter. Eş, dost ve akraba ziyaretleriyle geçer dört gün. O dört gün ne güzel gündür.

Ayrı olsa da bu kervanda şimdilerde cesedimiz
Bir gün tek çıkış o'dur, biz de iltihak ederiz

Ve sonlarına doğru bir hüzün. Bitmesin. Bitmesin ki huzur hep yanımızda kalsın. Bayram sonrasında bayramda yaptıklarımız unutulmasın. Yine çekiştirmeler, birbirinin ardınca kuyu kazmalar, çekememezlikler, iki yüzlülükler, birbirinin ardından konuşmalar, kalp kırmalar, şu üç günlük dünya için yaptıklarımız... Yaşanmasın!.. Ve dahi unutulmasın geçmiştekiler. Bizi bugünlere getirenler. Ve dahi unutturmayalım bizden sonraki gelecek nesillere bu hasletleri. Ne olursa olsun, ister teknoloji ister uzay çağı, bu hasletler yaşayacak. Şimdi diyeceksiniz 'peki yaşanıyor da bu özleyiş, hasret niye?' Haklısınız. Bu bayram da aynı şeyleri yaşayacağım, yaşatacağım; alanı, vereni, hakîkati...

Demiyor mu ki Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri;

Alan sensin veren sensin kılan sen
Ne verdinse odur dahi nemiz var
Hakîkat üzre anlayıp bilen sen
Ne verdinse odur dahî nemiz var

Tutan el u ayak senden gelüpdür
Gören göz u kulak senden gelüpdür
Efendi dil dudak senden gelüpdür
Ne verdinse odur dahî nemiz var

Hudâyâ biz bu zâtı kanda bulduk
Neye ef'âl sıfâtı kanda bulduk
Fenâyı yâ sebâtı kanda bulduk
Ne verdinse odur dahî nemiz var

Bizim ahvâlimiz ey Hayy-u Kayyûm
Cenâb-ı Pâkine hep cümle mâlûm
Buyurdun oldu illa kaldı mâdûm
Ne verdinse odur dahî nemiz var

Hüdâyî'yi sen eriştir murâda
Senindir çünkü hükm arz u semâda
Efendi dahli yok ğayrın arada
Ne verdinse odur dahî nemiz var
 
     Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öper, dua ederlerken bizleri de unutmamalarını istirham ederim. Her gününüzün bayram gibi geçmesi dileğiyle; Kurban Bayramınız Mübarek Olsun...