Bir kez daha şükrettim, bir kez daha dayanağı oluştu, sağlam bir
temele oturdu; 'dünyada bulunduğumuz süre zarfında yer kalay, gök bakır
olsa rızktan endişe etmeme ve aç kalmayacağımıza dair' o müjde. Bu
gidişle ne aç kalırız ne de açıkta!.. Medya varlığını sürdürdükçe
bizlere de yeni iş kapıları açılacaktır muhakkak. Bir internet sitesi,
bir gazete, dergi ya da kitap… Her ne ise o 'bunlarda' varlığımızı
sürdüreceğiz biz de.
Özel bir haber televizyonunun canlı yayınında haberi aktarmaya
çalışan muhabirin ayna gibi parlayan ve kameramanlara diyafram problemi
çıkaran kafasından odamı ışıtan o sözü duyunca neşelendim bir an. Hava
parçalı çok bulutlu bir Ankara havası idi. 'Ne yazmalı ne yazmalı…'
derken 'sen çok yaşa' nidâsıyla şenlendi yuvam. Gerçi yayınlayacağım
yazı hazırdı. Fakat arşivde sürmanşete çekip, bu yazıyı manşetten
vermeyi uygun gördüm.
Bilindiği üzere 31 Ocak 2009 Cumartesi günü Bolu civarında bir
ambulans helikopter düşmüş, bir emekli kara pilotumuz hayatını
kaybetmiş, yabancı bir pilot da ölmüştü. Emekli kara pilot Albay
Süleyman Kıyak için 2 Şubat Pazartesi günü Ankara Kocatepe Camii'nde bir
tören düzenlendi. İşte bu törenden bilgiler aktarmaya çalışan
muhabirimiz 'dakika bir gol bir' tadında bir söz sarf etti. 'Cumartesi
günü beklenmeyen bir kaza! sonucu yitirdiğimiz…'
Zaten gerisini dinlemeye gerek kalmadan kapatıverdim televizyonu. Söylenen sözlere fazla takılmayan, katı kuralcılığın ötesinde 'iletişimin tamamlanması' tezimle hayat boyu aç kalmayacak birisi olan ben, bu söz karşısında 'oha falan oldum yani!' Kusuruma bakmayın bunu söylediğim için. Konuyu sıvamak bir yana bu kadar da değil ama benim dahi kanıma dokundu! Bunu bir sunucu veya spikerin yapması kabul edilemez zaten. Bu kişinin muhabir olmasını da geçtik fakat lise diploman da mı yok be kardeşim? Heyecan diye savunma noktası oluşturmak isteyenlere de bu kişinin bu işinde 'kaşar' olduğunu belirtmek isterim. Bize bir de en önemli 'siyasi, polisiye ve adliye' haberlerini aktarıyor.
Zaten gerisini dinlemeye gerek kalmadan kapatıverdim televizyonu. Söylenen sözlere fazla takılmayan, katı kuralcılığın ötesinde 'iletişimin tamamlanması' tezimle hayat boyu aç kalmayacak birisi olan ben, bu söz karşısında 'oha falan oldum yani!' Kusuruma bakmayın bunu söylediğim için. Konuyu sıvamak bir yana bu kadar da değil ama benim dahi kanıma dokundu! Bunu bir sunucu veya spikerin yapması kabul edilemez zaten. Bu kişinin muhabir olmasını da geçtik fakat lise diploman da mı yok be kardeşim? Heyecan diye savunma noktası oluşturmak isteyenlere de bu kişinin bu işinde 'kaşar' olduğunu belirtmek isterim. Bize bir de en önemli 'siyasi, polisiye ve adliye' haberlerini aktarıyor.
'Kaza nedir?' buna bakmak lazım önce. Yani kaza, beklenmedik zamanda,
ansızın olur. Değil mi? Yani geçip otobüsün karşısına 'gel ulan,
geeeel, gel de çarp sineye…' derseniz bu beklenmeyen kaza mıdır,
beklenen mi? Hem kazalar beklenseydi bu lâf o muhabirimizin ağzından
çıkar, kaçar mıydı? Onun için kazaya rıza göstermeli ve belki de bu
'beklenmeyen kaza'yı 'kazârâ' oldu varsaymalı!..