15 Şubat 2012 Çarşamba

Ben küçükken penceremden bulutlara bakardım…

Hepimiz masallarla büyüdük. Masal dinlemeyenimiz ya da okumayanımız yoktur. Hepimizin bir hikaye kitabı olmuştur; büyük büyük resimle kaplı. Hayatın gerçeklikleriyle yüzleştiğimiz andan itibaren –hayat ve gerçek neyse- bizi reel ve rasyonel düşünceye iten bazı nedenler oldu. Oysa bizler masalların devasa dünyası içinde kaybolup gittik. Ya da gerçekten gerçek olduğunu bildiğimiz şeyden kaçmak için 'masallar'a sığındık.

Evimizin balkonundan yahut terasından çamaşır mandallarıyla baloncuklar uçurduk. Hayallerimiz o kadar hafifti ki her yere gidebiliyordu sorgusuz sualsiz. Hep çocuksu yanımız kalsın istedik. –'İstedik diyorum, çünkü büyüdüğümüzde kendimizi çocuklar gibi kandırıp 'çocuk yanım' demeye utanmıyoruz-

Hep masal dinleyelim ama hayat bize acı vermesin. Hayat masal gibi olsun ancak mutlu bitsin. Bir kurbağayı öpüp prens yapmalı, kırmızı başlıklı kızı kurda yem etmemeli. Hansel ve Gratel'in evinin dış cephesi tatlı olsun fakat içi acıyla dolmasın. Mümkün mü? Belki ama gerçekçiyseniz nâmümkün.

Ne zaman gökyüzüne baksak bulutlara bir anlam verdik küçükken. Dürüst olalım, şimdi de veriyoruz. Ama gerçekçi olmak var ya beni mantıksız olmaktan alıkoyuyor. Mantıklı olan kişiler de masallardan kalan bulutlar üzerinden piyasa yapıyor. Kalan zaman milletten mantık bekleyen zevat, iş elinden hiçbirşey gelmeyen ölüme gelince bulutlara, göklere sığınıyor.
Bir yakını ya da bir sevdiği öldüğünde, "Kim bilir şimdi sen hangi buluttasın. Biliyorum, bulutların üstünde süzülüyor, keklik gibi sekip boşluk bulduğu yerden bize bakıyorsun" diyenler bana soğanın cücüğünü hatırlatır! Beni bulutlarla anmalarını istemem. Bulut hatırlanacak ve hep görülecek bir şey. Bir anlam ifade ediyor. Oysa ben anlamsızlığın anlamını bilmek istiyorum. Bana sonsuzluğu ifade etmiyor. Ben sonsuzluğu istiyorum. Bana hasret, acı, cefa lazım.

Bir kişinin öldükten sonra nasıl bir yere gittiğini duyuyoruz ancak görmüyoruz. Tasavvur edemiyor soğanın cücüğü! Ben hiç dedemi, babaannemi ve geride kalan tüm sevdiklerimi bulutlarda aramadım. Aradığım yer mezarlık ol(ur)du. Sadece toprak, çam kokusu ve suyun yek vücutken çıkardığı o esrar-ı esans bana sonsuzluğu hatırlatır.
Onların nereye gittiklerini ancak ben öldükten sonra göreceğim. Bu yazıyı okuyup vakti saati gelenler de görecekler ki nasıl bir yermiş orası. Masallar ile gerçeklik arasındaki keskin çizgiyi göremeyenlerin kelleleri vurulup boşluğa asılır. O zaman bir bulut gibi hafif olursunuz ancak. Öldükten sonra açık olan muhtelif noktalarımıza tıkanan pamukla karıştırmayalım bulutları lütfen…

Hiç yorum yok: