Dilâ tahsîl edem dersen eğer zevk-i ilâhîden;
Nasîbini alur elbet giren Bâb-ı Hüdâyî’den!..
(Ey gönül! Eğer ilâhî zevki ve onun mahiyetini tatmak
istersen, bil ki Hüdâyî Hazretleri’nin kapısından her içeri giren elbette
nasibini alır...)
***
Aziz Mahmud Hüdai (Kuddise Sirruh) Hazretlerinin kabri
şerifleri/türbesi...
***
"Üftade hazretleri, bir kış günü talebeleriyle
dergâhta sohbet ederken, 'Taze üzüm olsa da yesek... Kim gidip Çekirge’deki
bağdan üzüm toplar getirir?' buyurur. Mevsim kış, dışarıda diz boyu kar vardır.
Talebeler, bu kışta, karda üzüm olmaz ki… Hocamıza bir şeyler oldu, istiğrak
hali görüldü galiba, neyse birazdan geçer diye düşünürler. (İstiğrak, ilahî
aşkla dünyayı unutup kendinden geçmek demektir.)
Bu arada, talebelerden Kadı Mahmud, 'Bunun bir hikmeti vardır, bizim için hocamızın sözü önemli' der. İzin isteyip Çekirge’deki bağa gider. Asmanın birini sarsar, karlar döküldüğünde, salkım salkım üzümleri görür, bu hocamın kerameti diyerek, bir sepet üzüm toplayıp dergâha döner. Yolda gelirken de bir çukura düşer. Boğazına kadar su dolu bir çukurdur. Civarda kimse yoktur. Sepet ıslanmasın diye yukarıda tutup, Cenab-ı Hakka yalvarırken, çukurun başından bir ses gelir, 'Ey Mahmud! Uzat elini de yukarı çekeyim' der. Başını kaldırdığında birinin kendisine gülümsediğini görür. Elini uzatır. Yukarı çıktığında, bir anda o kimseyi göremez olur. Yine sepeti omzuna alarak süratle dergâha gelir. Talebeler hayretler içinde üzümlere bakarken Üftade hazretleri, 'Evlatlarım, biliyorum, bu mevsimde üzüm olmaz. Maksadım üzüm değil, benim sözüme mi, yoksa üzüme mi kıymet verdiğinizi anlamaktı. Üzüme peki diyenler kaybederler, hiç üzüm bulamazlar. Sözümüze peki diyenler, bulsa da kazanırlar bulmasa da kazanırlar. Şunu unutmayın, dine hizmette, hocasına hizmette, çok sıkıntı olur. Arkadaşınızın çukura düşüp, Hızır’ın kurtarması gibi... Çile çoktur ama ecri de çoktur.'
Böylece Kadı Mahmud, hocasının sözüne kıymet verip, Kadı Mahmud iken Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri oldu."
Bu arada, talebelerden Kadı Mahmud, 'Bunun bir hikmeti vardır, bizim için hocamızın sözü önemli' der. İzin isteyip Çekirge’deki bağa gider. Asmanın birini sarsar, karlar döküldüğünde, salkım salkım üzümleri görür, bu hocamın kerameti diyerek, bir sepet üzüm toplayıp dergâha döner. Yolda gelirken de bir çukura düşer. Boğazına kadar su dolu bir çukurdur. Civarda kimse yoktur. Sepet ıslanmasın diye yukarıda tutup, Cenab-ı Hakka yalvarırken, çukurun başından bir ses gelir, 'Ey Mahmud! Uzat elini de yukarı çekeyim' der. Başını kaldırdığında birinin kendisine gülümsediğini görür. Elini uzatır. Yukarı çıktığında, bir anda o kimseyi göremez olur. Yine sepeti omzuna alarak süratle dergâha gelir. Talebeler hayretler içinde üzümlere bakarken Üftade hazretleri, 'Evlatlarım, biliyorum, bu mevsimde üzüm olmaz. Maksadım üzüm değil, benim sözüme mi, yoksa üzüme mi kıymet verdiğinizi anlamaktı. Üzüme peki diyenler kaybederler, hiç üzüm bulamazlar. Sözümüze peki diyenler, bulsa da kazanırlar bulmasa da kazanırlar. Şunu unutmayın, dine hizmette, hocasına hizmette, çok sıkıntı olur. Arkadaşınızın çukura düşüp, Hızır’ın kurtarması gibi... Çile çoktur ama ecri de çoktur.'
Böylece Kadı Mahmud, hocasının sözüne kıymet verip, Kadı Mahmud iken Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri oldu."
Kaynak: Enver Ören ağabeyin, bir davet/yemekli toplantıda
anlattığı menkıbeden alıntıdır…